kayseri.net.tr
İrfan SETENCİ

İrfan SETENCİ

İrfan SETENCİ

AKLIN ALMADIĞINI İNKAR MI ?

06 Haziran 2021 - 03:37 - Güncelleme: 28 Haziran 2021 - 23:30

AKLIN ALMADIĞINI İNKAR MI?

2
4 matematik probleminden 20 tanesini çözdüm. Diğer 4 tanesi ise yanlış kurgulanmış sorulardı. Defalarca okudum, çeşitli yönlerden baktım, tüm bildiklerimle anlamaya çalıştım. Bazılarını çözmeye çalıştığımda bulduğum sonuçlar da seçeneklerde yoktu.
Nihayet dedim ki "bu problemleri kimse çözemez." Bu 4 sorunun, yanlış olduğu için iptal edileceği kanaatiyle gönlüm rahat sınav kâğıdımı teslim ettim. Beklentim tam puan aldığımı görmekti.
Sonuçlar açıklandığında 24 üzerinden 19 puan aldığımı görünce şok oldum, hafakanlar bastı. Hemen itiraz ettim. "Öğretmenim, hadi bir soruyu yanlış yapmış olayım ama 4 sorunun kendisi yanlıştı" dedim.
Öğretmen sakin olmamı, benimle ilgileneceğini söyledi. Herkesin puanlarını okuduktan sonra beni tahtaya çıkardı ve bana bir soru sordu:
-Aklının almadığı bir problemi inkâr etmen gerektiğini düşündün öyle değil mi?
"Evet, öyle de denebilir" dedim, gayet özgüvenle.
-Peki, bu problemi başka arkadaşlarından çözenler olup olmadığını araştırdın mı?
-Evet ama hepsi aynı cevabı vermemişti, kimi kafadan atmış, kimi çözdüğünü iddia ediyor ve belki bazıları da birbirinden kopya çekmiştir. O yüzden ben de onlara karşı bu soruların yanlış olduğunu ve iptal edileceğini iddia ettim ve onlardan yüz çevirdim.
- Şimdi senden fazla puan alan arkadaşlarından, bu hususta seninle tartışan oldu mu peki?
-Oldu olmasına da pek kulak asmadım, neresinden baksam yanlış o problemler.
-Pekâlâ, ben tahtada bu 4 problemi aklın alacak şekilde tek tek çözeceğim, bakalım ne diyeceksin?
Öğretmen 4 problemden ilkini tane tane anlatarak çözdüğünde duyduğum mahcubiyeti anlatamam. Sonra ikinci problemi de çözünce, neredeyse "yeter artık çözmeyin diğerlerinin de çözüleceğine inandım deyip sınıftan kaçmak istedim. Yüzümün kızarmasından sanki kirpiklerim alev alacak, saçlarım tutuşacak gibi hislerle meşgul oluyor artık hocayı dinleyemiyordum.
Beni bunaltan asıl mesele sadece bu problemlerin çözülmesi değildi. Bu hocayla, bir ay kadar önce bir yaratıcının var olup olmadığını tartışan bendim. Sınıftaki öğrenciler de buna şahitti. O yüzden öğretmen sözünün başında kinayeli cümleler kurmuş, 'anlamadığımı yok saymamla' alakalı ifadeler kullanmıştı. Şimdi ise ben sanki o inkâr ettiğim ahirette, hesaba çekilir gibi herkesin önünde ısrarla inatla yok saydığım, "yanlıştır iptal edilmeli" dediğim problemlerin tek tek çözüldüğünü seyrediyordum.  Mahcubiyetim tüm bedenimi eritiyor, adeta paçalarımdan akan benliğimle beton üzerindeki bir yağ lekesi gibi değersizleşiyordum.
Öğretmen gözüme bakarak çözümleri anlatıyordu, anlamış gibi başımı sallamaya başlamıştım, "bunları anladıysan siliyorum" dediğinde baktım 3 problem çözülmüş, sıra dördüncü probleme gelmişti.
Azarlama yoktu, dayak kötek yoktu, alay eden yoktu lakin daha fazla ayakta kalmaya mecalim de dinlemeye takatim de kalmamıştı. Üçüncü sorudan itibaren duyduğum sadece tebeşirin tahta üzerinde "cızzt tak cızzt tık" diye çıkardığı sesler ve bir uğultudan ibaretti. Kendimi dışarı atmak için ne diyeceğimi bulmaya çalışıyordum.
Zihnim bir tekrara düşmüş, söylenip duruyordu: "anlamadığın şeyi inkâr mı ediyorsun? Anlamadığın şeyi inkâr mı ediyorsun?" Sanki bütün damarlarımda bu 'kayan yazı' dolaşıyordu.
Beynime dolan kanın kafatasımı patlatacağı bir bunaltı anında "Allah" diye bağırdığımı ve yere yığıldığımı hatırlıyorum. Hıçkıra hıçkıra ağlamak böyle mi güzel olurmuş! İçimde kaynayan bir kazanın kapağı açılmış da infilak etmekten kurtulmuşum gibi bu ağıtla birden bire rahatlamaya başladım.
Yüzümü yıkamışlar, su içirmişler, kendime gelmeye başladığımda on-onbeş yıl yaşlanmışım gibi, nice badirelerden geçmiş, ne tecrübeler kazanmışım gibi bir olgunluk vardı içimde. Uzun bir zaman konuşmak istemedim. Eski konuştuklarımı unutmak istercesine, konuşabileceğim yeni şeylerin birikeceği vakti beklercesine susmayı öğrendim.
Evet, aklımın sınırları vardı. Hislerimin yanıltıcılığı ve bilmediklerimin çokluğu, büyük meseleler karşısında beni küçültüyordu. Dinlemeyi öğrenmeliydim.
Anlamayı anlamalı, bilmeyi bilmeli ve en önemlisi haddimi, hududumu, sınırlarımı keşfetmeliydim.
Yıllar sonra anladım ki bu matematik sınavından en kârlı çıkan ben olmuşum.
Allah bana merhamet ettiği gibi, üç gün önce kaybettiğimiz öğretmenimize de rahmet eylesin.
BOZ ATLI HIZIR KİTABIMDAN

 

Bu yazı 1025 defa okunmuştur.
google.com, pub-6021907135009533, DIRECT, f08c47fec0942fa0